29 Eylül 2014 Pazartesi

"Eylül" demek "Okul" demek artık...


Bu sene mi olsun , gelecek sene mi, olsun mu, olmasın mı, derken...
Bizim minik okullu oldu. Yürüme messafesinde ve içimize sinen bir kreş bulduk çok şükür. 3 yaş 4 aylıkken okul hayatı başladı oğlumun. Yeni hayat, yeni deneyimler demek. Aslında annelik/babalık kaygılarının yanına yenilerinin eklenmesi demek.


 "Minik çocuğunuzu dış dünyanın kollarına ilk defa bırakmak fikri sizi gerginleştirebilir. Fakat unutmayın; çocuğunuza kendi özgüvenini ve bağımsızlığını kazanabileceği bir ödül veriyorsunuz…"


Sıkıntısız süreç yok, neyse ki tatlı telaşlar, tatlı sıkıntılar bunlar, İlerde hatırlayacağımız güzel anılar olmasına şükredelim, en iyisi bu! :))) 
(Çok romantikleşmeden okulun ilk günlerine geçiş yapsam iyi olacak.) 
Alıştırma eğitimi, alıştırma süreci çok önemli. Kendisi etrafı iyice tanıyıp, güven duyana kadar, günde 1-2 saat okulda vakit geçirdik. Ben sadece ilk gün sınıfta beni görebileceği yerdeydim, Diğer günler aşağıda müdür odasında bekledim ve oğlum bunu biliyordu. Alışana kadar sınıfta beklemek yerine bunu aşamalı olarak yapmak, okula duyacağı güven duygusunun oluşmasına daha faydalı oluyormuş. Asla bırakıp kaçmadım. Okuldan ayrılacağım zaman haber verdim. Bir haftayı tamamlarken, 2 saat okulda bensiz kalmış ve bir olumsuzluk yaşamamıştık. Çok şükür başladığı şekilde devam ediyor. Eylül ayı tamamlanmak üzere ve bir aya yakın zamandır okulluyuz. 


Kahvaltısını okulda değil evde yapıyor. Çok erken kalkmaması için günün en önemli ve bence en mutluluk verici öğününde beraberiz yani.


"Yapılan araştırmalarda kahvaltı öğününü tüketen öğrencilerin: 
-Kilo kontrolünü daha iyi sağlayabildikleri belirtiliyor."

Okulda ise öğle yemeğini yiyor. Beslenmenin bu yaşlarda ne kadar önemli olduğu bir gerçek. Düzenli yemek saatlerini istediğimiz kadar kurmaya çalışsakta,  evdeyken sık sık aksaklıklar olabiliyor. Okul, bu düzenin sağlanmasına da oldukça yardımcı oldu bizde. 


Okuldan en büyük beklentim, oğlumun orada mutlu olması, arkadaşlarıyla geçirdiği vakitten keyif alması. Sevgi dolu bir ortamda olduğunu bilmem içimi rahatlatıyor. Gördüğü branş dersleri, yapacakları etkinlikler, vb. benim için bu saydıklarımdan sonra geliyor. 
Çok şükür, bugün de onu okuldan aldıktan sonra bana ilk söylediği şey, " Anneee, çok eğlendim.." oldu. Darısı hepinizin başına. :)



Not : Yukarıdaki alıntılar, katkisizsevgi.com sitesindeki "Okula Dönüş" bölümünden... Tüm makalelere ulaşmak için tık tık. 












15 Eylül 2014 Pazartesi

"...İLK seni sevdim..."

Çok duygusalım bu aralar. Her zaman öyleyimdir ama bu sıralar haddinden fazla...
Miniğim okula başladı, 
ben ondan daha çok strese girdim, 
alıştı mı alışacak mı derken,
okulun rahatlığına alışmaya başladığımı farkettim, 
yine gereksiz vicdanlar yaptım, kendimi yedim bitirdim,
gel gitlerle dolu bir ay yaşıyorum anlayacağınız...

Okula başlama/alışma süreci ile ilgili çok notum var yazacak,
ama biraz daha sürsün bu deneyim , daha iki hafta olmuşken ahkam kesmek istemiyorum açıkcası. :)

Ama bahsetmek, paylaşmak istediğim bir şey var. Katkısız sevgi nedir diye düşünürken, toparlayıp yazayım diye notlar alırken, bir akşam bir sohbet esnasında kendiliğinden çıktı tanım ortaya:

Okulun ilk günleri, o günlerden bir günün akşamında, uykudan önceki rutinimizi uyguluyoruz yine. Önce kitap okuruz, sonra sakin bir şarkı söylerim ona, hemen arkasından bilirim ne soracağını:

- Biraz konuşalım mı anne?
- Tabi oğlum,, ee neler yaptın okulda, eğlendin mi bugün?
- Evet , oynadım hep..
- Çok sevindim, arkadaşların ve öğretmenlerin seni çok sevdiler...
- Evet.. ( biraz duraksadı) ama ben İLK seni seviyorum anne...
- (Mutluluktan mest olmak neyse, yaşadım o an) Ben de İLK seni seviyorum oğlum,  iyi ki varsın..
- İyi ki varsın anne...


Sevginin en katkısızı, kesinlikle onların kalbinde, kurmak isteyip kuramadıkları cümlelerde, yarım yamalak söyledikleri sevgi kelimelerinde... iyi ki varlar...










8 Ağustos 2014 Cuma

Eski haller vs. Yeni haller...

Yeni bebek heyecanları sardı bu sene dört bir yanımı, kızkardeşim, yakınlarım, sadece sosyal medyadan tanıdığım bir çok arkadaşım bebek sahibi oldu, çok şükür, bin şükür... Kimisi de büyülü yolculuğunun son aşamasında heyecanla bekliyorlar bebeklerini şu sıralar,  sağlıkla kucaklarına alırlar inşallah.
Özellikle ilk kez bebek sahibi olan annelerin, ışıl ışıl halleri nasıl da hoş. Geçenlerde konuşurken bir arkadaşımla, "...çok sevdim ben bu bebekli halleri, şimdiden ikincinin hayalini kuruyorum!" dedi. Çok özendim  yaşayamadığım o mutluluk hissine... Çok mutlu olup farkında olmadığınız zamanlara kısaca "lohusa kafası" diyebiliriz sanırım.
Çünkü ben, harika bir hamilelik ve daha da harika bir doğum yaşamış olmama rağmen, bebekli ilk günleri, acemiliğin had safhada olduğu; telaşın, evhamın, etrafımdaki öğütlerin köpüre köpüre beni boğacak gibi üstüme üstüme geldiği o zamanları hatırlamak bile istemiyorum. Lohusalıkta ilk kırk gün ( evet "40" gerçekten sihirli bir rakam) aklımdan geçen tek şey şuydu, ".. bu insanlar (çocuklular) salak olmalı, hadi birer tane doğurdunuz, ikinciyi üçüncüyü hangi akılla yaptınız?" 
Ne fena, ne kötü bir insan izlenimi uyandırıyor öyle değil mi? Postpartumun kıyısından geçmiş, 'babyblue'ya dibine kadar batmış bir lohusanın iç sesiymiş bu meğer, benimle uzaktan yakından alakası olmayan o zamanki "ben"...
Şimdi mutsuz olduğunu düşünen bir 'yeni anne' gördüğümde yanına gidip "Sakin ol, nefes al, herşey güzel olacak..." demek istiyorum,"..her şey o kadar çabuk geçecek ki, bir bakmışsın, 'salak olmalılar' dediğin insanlara özenmeye başlamış, kafanda ikinci çocuk için hesaplar yapıyorsun. :)

1 Ağustos 2014 Cuma

Bozcaada'dan bildirecektim ama... :/

Hayat sen planlar yaparken başına gelenler işte, illa kendini hatırlatacak...
Ben ne zaman eften püften mevzulara kafayı taksam bana bir ayar yapacak... 

Bayram tatilinden bir gün önce oğlumda başlayan ishal, 5 gün boyu devam edip, son gün iyice bizi endişelendirince, "devam değil tamam" kararı aldık ve döndük İzmir'e. Bir gün önce doktorumuzla iletişime geçmiştik zaten, muayene ve tahlil sonrası- çok şükür - antibiyotiğe gerek görmedi. Artık tek yapmamız gereken yediklerine çok dikkat etmek, bol bol sıvı almasını sağlamak ve çocuk her hasta olduğunda 180 derece değişen ruh haliyle başa çıkabilmek.

Bizimkini meyvelerden, özellikle son günlerde çok tükettiği armuttan, bir kaç gün yumurta ve sütten uzak tutmam gerekiyor. Bunların yerine muz, şeftali ve yoğurt veriyorum. Yoğurt ve meyve seven bir çocuk olduğu için şanslıyım, iştahı kapansa da bunları reddetmiyor neyseki...

Uzun süren ishal ve sonucunda tahriş olmuş bir popo, zaten sıkıntıda olan tuvalet eğitimi sürecimizi çok güzel baltalamış durumda. Beze geri döndük, çişini tuvalete , kakasını beze yapıyor. Umurumda da değil,  zamana bırakmaya karar verdim, her şeyin başı sağlık, gerisi gerçekten boş...


  

23 Temmuz 2014 Çarşamba

Geldi geçti Ramazan...

Yaz aylarına denk gelişi fiziksel olarak zorlasa da, çocuk, seyahat, misafirler derken yine bir koşturmayla gelip geçti bu ramazan da... Nicelerini görmek kısmet olur inşallah...

Çocukluk anılarımın en çok tazelendiği  zamanlar ramazan sofraları benim için...
Kalabalık sofraları çok severim. (Evde tek başımaysam asla masaya oturup yemek yemişliğim yoktur.) Bu ay da, çok şükür, bol bol misafir oldum, bir kaç kez de misafir ağırladım. En zorlandığım kısım, alışveriş aşaması ise, banvitburada.com sayesinde kolayca halloldu. Bu sıcak havada et/tavuk alışverişi yapmak çok riskli. Evinize istediğiniz saatlerde getirip soğuk soğuk teslim ediyorlar, kapıda nakit ödeme seçeneğiniz var, size de bir güzel pişirmek kalıyor. İnternet alışverişini bir angarya olarak gören ben bile ( yok kargo ne zaman gelir, yok kredi kartı güvenlik bıdı bıdısı...vs, vs) bunu halledebildiysem, herkes yapabilir. :)

"Ne pişireceğim?" sorusu gündelik hayatımın vazgeçilmezidir.  Sizin de öyleyse, katkisizsevgi.com 'a da bir göz atın derim.


Şimdiden mutlu ve huzurlu bayramlar...




10 Temmuz 2014 Perşembe

Huzur kafası...

Şu an...
Gündüz gündüz 3 saat uyudum üzerinize afiyet...
Oksijen çarpması denilen bir durum yaşıyorum sanırım son bir kaç gündür...
Bin küsur rakımda, sadece çekirge ve kuş sesleri kulağımda, yattığım hamakta gözlerim sadece ceviz ağacının muhteşem yeşilliğine bakıyor...
Böyle huzurlu zamanlarda , kafamın içinde illa bu "anı" rezil edecek salak saçma birkaç soru, hiç bilemedin meşhur evhamlarımdan birisi olur. Şu an o da yok... (Oğlan çiş mi yapmış kaka mı,  umurumda bile değil, o derece... :) )
Tüm kalbimle şükür ve dua ediyorum Allah'a.
Güzel zamanlar yaşamıyoruz pek ama daha iyisi için umudumuzu eksik kılma kalbimizden diye...  

1 Temmuz 2014 Salı

Tuvalet eğitiminde çuvallamak!

Siz siz olun bunları yapmayın diye yazıyorum...

Önce  2 yaş civarı bir deneyelim, olmadı mı, hadi 2,5 yaş , yine olmadı çocuk bunaldı, hadi yaz geldi , tam 3 yaş olduk, yine deneyelim.... offfff

Tuvalet eğitimine bodoslama atlamadım. Okudum, araştırdım. Etrafımdaki annelerin tecrübelerinden, yazdıkları yazılardan faydalandım. Ama gel gelelim, nasıl oldu da bu kadar çuvalladım, yapılmaması gereken herşeyi bir bir nasıl yaptım bilmiyorum.

Aslında biliyorum.
Ben hiç hazır değildim. Çünkü bez konforluydu, bez rahattı. 36 ay boyunca ne pişik derdimiz oldu, ne alerji, en büyük problem masrafıydı, rahatlığı yüzünden onu da gözüm görmüyordu. Bilinçaltım beze bu kadar bağlıyken, çocuğu nasıl ikna edecektim?

"Bezleri çıkardık, külotlar giydik" şarkısı eşliğinde her külot giydirişimde, şarkıdan mıdır nedir, hem bende hem oğlanda bir tereddüt başlıyordu. :) "Anne ben külot sevmiyorum, bezimi seviyorum." dedi bir gün. "Evet evet oğlum, ben de ben de!" dememek için zor tuttum kendimi. "Bak şimdi külodunu giydirelim, hava sıcak, bez biraz rahatsız edebilir, popon hava alsın" diyerek, hem onu hem kendimi kandırdım, kandırıyorum. 

Evet macera hala devam ediyor, gün içinde bi bez bi külot şeklinde. Uyumadan önce, kendi isteğiyle bezi getiriyor, peki diyorum, bağlıyorum. Gün içinde ben sorarsam , götürürsem, tuvalete gidiyor. Belki çok sık soruyorum ve bıktırıyorum , bilmiyorum. Henüz kakasını hiç yapmadı tuvalete. "Hadi kakanı yap, annesine gitsin, babasına gitsin, el sallıyalım!" şeklindeki ikna edici (!?!) cümlelerim şu şekilde geri püskürtülüyor. "Hayır anneeee, kaka arkadaşlarıyla oyun oynuyor, gelmek istemiyorrrr..." 

Hiç bir şeyin reçetesi yok, ne uykunun, ne emzirmenin ne tuvalet eğitiminin, ne ergenliğin... Hangisiyle uğraşıyorsan, o sıralar onun en zor olduğu bir gerçek. Şimdilik tuvalette takıldık kaldık. Sifonu çekince görüşürüz inşallah...

6 Haziran 2014 Cuma

Banvit ile #katkisizsevgi :)

Çocuğunuza tavuk eti yediriyor musunuz? Günümüzde tavuk yemek, çocuğuna güvenle tavuk yedirmek çok zor. Aslında her türlü gıda maddesi için bu geçerli ama tavuk eti, gıda tartışmalarının hep ortasında kalıyor. Sanırım bunun sebebi, tavuğun, besleyici özelliklerinin yanında, hem ucuz hem de kolay pişen bir gıda maddesi olması.

Gectiğimiz haftasonu, Banvit firmasının daveti ile düzenlenen bir etkinliğe katıldım.
Çocukluğumdan beri bildiğim, yediğim, gerçekten ismiyle ürünü bütünleşmiş, pilicin adı olmuş Banvit. Ama benim kafamda , özellikle anne olduktan sonra tavuk etiyle ilgili bambaşka sorular vardı.
Sevgili İlgi Görener, hem firma yetkilisi, hem de kendisi de bir anne olarak, samimiyetle bize bilgi verdi, sorularımızı yanıtladı :

Banvit tavuklarında hormon yok, zaten tavuk üretiminde hormonun yeri yokmuş. Antibiyotik (gerekli olursa) en fazla 3 kez kullanılıyor. Kesimhaneye gitmeden önce gerekli tüm kontrolleri yapılıyor. Devletin veterinerlerinin yaptığı kontroller dışında, Banvit kendisi de kontrolleri yapıyor. Yani hiç bir kalıntı kalmamış halde kesimhaneye gidiyor piliçler. Zaten, oluşturulan izlenebilir bilgi sistemi sayesinde, civciv hallerinden, 45 gün sonra kesimhane gidene kadar ki zamana kadar, tüm süreç kayıt altında tutuluyor. Ne zaman aşısı olmuş, ne zaman ilaç almış, vs. İsteyen, merak eden evine aldığı tavuk üzerindeki numaralarla bu sürece bakabilir.

Banvitburada.com  sayesinde dilediğiniz banvit ürünleri , istediğiniz saatte evinize geliyor. Henüz denemedim, ama yazın sıcak günlerinde , özellikle et, tavuk alışverişi zorlaştığında deneyeceğim.

Özellikle çocuklara yönelik , nugget gibi,  pişirilmiş ürünlerine çok özen gösteriyorlar. Katkısız Lezzet ,yani  tamamen katkısız, sadece göğüs ve kalça etinden yapılıyor olması. Üzerindeki sadece ekmek kırıntısı, rengi ise zerdeçaldan geliyor. Kanunen izin verimesine rağmen içlerinde (E...) diye tabir edilen koruyucu maddeler yok. 
Ayrıca pek yakında www.katkisizsevgi.com sitesinde çocuklarımız için çok güzel tarifler bulacağımızın müjdesini de aldık.
Çocuğuma ne yedirmeli , ne yedirmemeli konusunda benim izlediğim yol, her söylentiye kulak verip evhamlarımı azdırmak yerine, annelik içgüdümle, bilimsel dayanağı olan gerçekleri kombinlemekten ibaret. Tatilde , seyahatte, böyle gıdalar aldığım zaman suçluluk duymayacağım bundan sonra , Banvit ile içim rahat edecek, buna eminim. 

Son olarak, Banvit'in,beni dinlerken bile heyecanlandıran, sevindiren, Düşler AkademisiKızlar Banvit'le Okula, Akıllı Çocuk Sofrası gibi çok güzel sosyal sorumluluk projeleri var. Artarak çoğalmalarını  ve diğer büyük firmalara örnek olmasını dilerim.



31 Mayıs 2014 Cumartesi

Durum?!

Yazmak zor, düşünmek kolayken...

Ağlamak kolay, katlanmak çok çok zorken...

Bunca kötülüğün, bunca acının yanında,  basit olanla mutlu olabilmeyi istemek, çocukluğunu özlemek ne kadar acı verici, halbuki güzel bir şey olmalı bu özlem! :(


Güzel günler görebilecek miyiz cocuklar?